6 Mart 2012 Salı

yaşamın gözlerinin içine bakabilmek



Bir insan yaşamın gözlerinin içine bakabilir mi ?
“Geçenlerde gözlerinin içine baktım ey yaşam” diyebilen  Nietzsche gibi.
Antalya’nın,  Kemer yolunu süsleyen küçük ama çok sevimli bir ada bilmem hiç dikkatinizi çekti mi?


 

Güney kenarı tatlı bir eğimle denize uzanırken, kuzey yaka  dik bir uçurumla derinlerde kaybolur.
Makilik örtüsü arasında seçilen  yaşlı zeytin ağaçları  ve  yıkılmaya yüz tutmuş sıralı taşları sanki  bir zamanlar buralarda insanların yaşadığını anlatır.
Ada, martılar ve deniz kırlangıçlarının ülkesidir.
Sular güneyde açık maviyken kuzeyde birden laciverde döner.
Bir zamanlar fokların insan seyrettiği yerlerde, onlardan artakalan  mağaralar gün boyu  dalış teknelerinin getirdiği insanlarla doludur.
Denize ilgimin yoğun olduğu günlerde, özellikle mehtaplı gecelerde gelir ve adanın güneyinde gecelerdim.
Hava karardığında egemen güçler  tatile çıkar.
Kendimize dönebilir ve  gündüzün kurallarını zevkle çiğneyebiliriz.
Gece  boyunca  uzanan, olağanüstü  özgür bir dünyanın güzellikleri onları sizin yaratmanızı bekler.
Güneş battıktan sonra, sulardan yükselen ay, çam kokuları ve kıyıda patlayan suların alaca karanlığın içinden gelen sesi  insanı   ürperten  bir güzellikle sarmalar.
Oraya yalnız gitmeyi hiç sevmedim.
Ya bir sevgili ya da bir arkadaşımla,  bu güzellikleri paylaşmayı yeğledim hep.
Denizde uyandığım erken bahar  sabahlarının birinde  bir söylenti nedeniyle adaya çıktım.
Balıkçıların anlattığına göre denizden görünmeyen Rum evlerinin  yıkıntıları  önünde hala nergisler açıyormuş.
Tepede artık belli belirsiz seçilebilen yıkıntılara  ulaşmadan önce kokular beni karşıladı.
Her taraf uzun yeşil saplarının ucunda başlarını hafifçesine  öne eğmiş   sarı, beyaz  nergislerle  kaplıydı.
Bu utangaç görünüşlü zarif çiçeği hangi nedenle ve hangi şaşkın kendine hayranlığın simgesi yapabildi anlamam mümkün değil.
Yıkıntıların sahiplerinin yaşamlarının sonlanmasına karşın, belki de onların getirip buralara ektiği  nergislerin varlıklarını böylesi bir inatla sürdürmeleri hoş  bir çelişki.
Biten yaşamlar ve nergislerin  varoluşu !
Adanın tepesinde çiçeklerin  arasından  ‘yaşayan’ Antalya’ ya  bakarken, içimdeki ben,  Arthur Rımbaud’un  Özlem şiirini   dile getirdi.

Mavi yaz akşamlarında, özgür gezeceğim
Ayaklarımın altında nemli, serin kırlar.
Başakları devşirip otları ezeceğim.
Yıkayıp arıtacak çıplak başımı rüzgar
Ne bir söz, ne bir düşünce, yalnız  bitmeyen bir düş
Ve yüreğimde sevgi, büyük sonsuz umutlu
Çekip gideceğim , çingene gibi başıboş
Doğada, bir kadınla birlikte gibi mutlu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder