23 Şubat 2014 Pazar

Karşılıklı Sevgi Üzerine







İki gün önce, sevgili kızım Zeynep karşılıksız sevgi üzerine konuşmak istedi benimle.
Belli ki onu üzen birşeyler var!
Olmayan, eksik olan, kullanan ya da oynanan sevgiler demiyordu kızım , karşılıksız olanlardı onun derdi.
Düşündüm...
Bence evrende karşılıksız hiç bir şey yoktur aşk dışında.
Ama aşığın çabaları, evrenin en güzel şeyi olan karşılıklı sevgiyi yaratabilir.
Ve böylesi sevgilerde, aşkta olmayan bir özgürlük vardır.
Arkadaşın hatta baban ya da annen seni sevmiyorsa sen de onu sevmeyerek kendiliğinden bir karşılık verebilirsin.
Ve Zeynep'in bu soruyu sorduğu günün sabahında güzel kedim Şanti kucağımda son nefesini verdi.
Göğsümde hissettiğim minicik kalbi durdu karanlık gecede ezanlar okunurken ve bana bakarken.
On yıl birlikte yaşadık.
Ona hiç bir şey öğretemedim, içgüdüleri ne emrettiyse onu yaptı.
Mavi gözleri, uzun tüyleriyle çok güzel bir kediydi.
Ama ilk günlerde onu sadece beğeniyormuşum . Zamanla garip bir şekilde, onun sevgisini kazanmak istediğimi fark ettim.
Hiç bencil değildi, salt doğasına uygun yaşamak istiyordu ve bunu anlayıp saygı gösterdiğimde, artık beni sevdiğini anladım.
Emir vermemden hoşlanmıyordu, zaten versemde dinlemeyeceğini fark ettim.
Kediler çok erken çağda 'ben de varım' diyebilen ve bunun için durmaksızın mücadele verebilen şanslı hayvanlardır. Şanslı diyorum çünkü kanımca bu mücadeleyi verebilecek bir iradeye doğuştan sahiptirler.
Bir anne çocuğunu önce emzirir, sonra bir kaşık yardımıyla mamasını yedirir.
Bebeğin günü geldiğinde, annesinin tuttuğu kaşıktan yemeği reddetmesi, bir gelişme ve özgürlük isteğidir.Çocuğun giderek artacak olan bağımsızlığının ilk tomurcuklarıdır.
Etkenliği biteviye engellenen çocuk, edilgen bir kişiliğe kolayca kayabilir.
Ve karşılıksız sevgiyi doğal bir hak olarak görmeye başlar ve hep ister.
Bir kedi edilgenlikten içgüdüleri sayesinde kurtulur ve doğasına uygun olarak yaşar.
Ya içgüdülerini yitirmiş insanoğlu ne yapmalı?
Marx 'İnsanlar kendi tarihlerini yapar' der. Ama ne yazık bunu canımız istediği gibi yapamayız.
Yani geçmişten bize kalan koşullar ne ise ancak onun doğrultusunda eyleyebiliriz.
Edilgen bir yaşamın en güzel örneğini köpeklerde görürüz. Onlar asırlar önce ilk insanlar tarafından ehlileştirilen hayvanlardır.
Bir köpek ne denli insan gibi davranırsa yani ehlileşirse o kadar sevilir.
Ama kanımca sadece sevgi vererek sevgi bulur insan.
Günümüz insanları sevgi vererek sevilmenin yarattığı mutluluğu, sevgi vermeden sanki alışveriş yapıyormuşçasına duyulan hazlarla karıştırıyor sanki.
Noktayı koyduğumda sevgili kızım aradı.
Konuştuk...
Kapattığımda gülümsüyordum mutlu mutlu.
Seviyorum ve seviliyorum.
 
 
 
 
 

10 Şubat 2014 Pazartesi

Uçurtmalar


 
 







Ne çok yıl geçti uçurtmas'ız.
Bugün bile, gökyüzünde özgürce salınan bir uçurtmaya saatlerce bakabilirim.
Uçurtmam hazır…
Yarın rüzgar tepesinde deneyeceğim.
İlkbaharın geldiğini ve gittiğini rüzgarlar söyler bana.
Üşüme ve serinleme arasında gidip gelinen garip bir mevsimdir o.
İncecik sapları üzerinde salınan yulaf otlarına baktım.
Sanki uçurtma uçurmak için iyi bir hava olduğunu söylüyorlar.
Garip bir coşku kaplıyor içimi. 

Gökyüzünde beyaz bulutların arasında, gökkuşağının renkleriyle, incecik tek bir ibrişimin ucunda nasılda mutlu süzülüyor uçurtmam. 
Kendimi düşündüm, geçmişimi geleceğimi özgürlüğümü sınırlayan, kısıtlayan beni kukla gibi oynatan binlerce ipi düşündüm.

Uçurtmaları böylesi sevmemin nedeni hiç bitmeyen bir özgürlük özlemi olabilir mi ? 
Sonra elimde tuttuğum ip gözüme takıldı...
Kendimi kandırıyorum yahu...
Onun da benden bir farkı yok.