19 Eylül 2012 Çarşamba

Keşke bir kızkardeşim olsaydı (2)


 
Çok gürültülü bir evimiz vardı.
Üç kardeş yere yuvarlanmış her zamanki gibi boğuşurken, yanında annem Susan içeri girdi. 
Beline kadar uzanan ışıltılı kızıl saçları, hep gülen yukarı kıvrılmış dudakları ve yanaklarını dolduran çilleriyle sanki başka bir dünyadan gelmişti.
İncecik sesli, bu sakin ve çelimsiz kız, biteviye güç yarıştırdığımız erkek dünyamızı altüst ediverdi.
Açılan bavuldan çıkan rengarenk giysilere şaşkın, şaşkın baktık.
Uçuk mavi gömlek. mor kazak, ve yaşamımın ilk açık mavi pantolonunu itiraz bile edemeden, erkeklik gururum yerlerde sürünerek giydim ve ev halkının karşısına çıktım.
Aslında anlayamadığım bir nedenle beklediğim tek onay Susan'dan gelecek olandı.
Neşeyle parlayan beğeni dolu bir gülümseme, daha sonraki tüm renk alışkanlıklarımı yerle bir etti.
Sonra evde kapı olduğunu farkettik.
Koşarak daldığım odadan yükselen çığlık ve dehşetle açılan gözler, hepimize kapı vurma denilen şeyi öğretti.
Yemeklerimiz hep bir yarıştı sanki.
Sokağın dayanılmaz çağrısıyla göz açıp kapayıncaya kadar, kimi zaman ne yediğimizin bile farkına varmadan karnımızı doyurur ve hemen kalkmak isterdik.
Annem, saatler boyu hazırladığı şeylerin dakikalar içinde yok olmasına kimbilir nekadar üzülürdü.
İlk yemeğimizi hiç unutamıyorum.
İçeri henüz girmiştik, annemin yemeği masaya getirmesini bile beklemeden, mutfakta doldurduğumuz tabaklarımıza saldırdık.
Çünkü sokak bizi bekliyordu.
Boğulur gibi yerken gözüm Susan'a takıldı; irileşmiş gözleriyle dehşet içinde bizi seyrediyordu.
Susan ayni çatı altında yaşadığım ilk kız oldu ve yaşantımda çok köklü değişiklikler yarattı.
Her gece saçlarını uzun uzun tararken biz de karşısında dikilip bıkmadan hayranlıkla onu seyrederdik.
Sonra anlayamadığım bir suç işledim...
Fırçasındaki saçlarından bir tutamını çaldım ve hatıra defterimde boş bir sayfaya iliştirdim.
Sonra gitti.
Giderken annemle birbirlerine sarılıp ağladılar.
Ama biz kardeşler, tüm üzüntümüze karşın aptallar gibi kendimizi kasıp sadece sırıttık.
Keşke biz erkekler duygularımızı dile getirmede kadınlar gibi başarılı olabilsek.
Ama sıradan iki kelime, çoğu kez erkeklik egomun düğümlediği iplere öylesine dolanıyor ki, hiç birşey söyleyemiyor, anlatamıyor ve öylesine bekliyorum.
Sevdiğim ona söylemek istediğimi, bana söylesin diye.

Zor şey erkek olmak.
Hem de çok zor.