6 Mart 2012 Salı

İnsanı mutlu eden yanlışlar



Dolu dolu yaşamanın en iyi yolu, her an ölmeye hazır olabilme çabalarıymış.
Varlığın, yoklukla olagelen sıkı birlikteliği bu düşünceyi doğruluyor.
Ama nasıl gerçekleşebilir?
Ölüm doğaldır ve doğum bilinemeyen bir süre sonra gerçekleşecek olan ölümün habercisidir.
Yaşamlar nedense, hep onu yaşayanların düşündüğünden kısa olur.
Ölümün doğal sayıldığı doğadan kendimizi dışlayarak, kendimizi farklı görerek çare ararız bu kötü sandığımız finale.
Ama doğan her şey yok olacak, ölecektir.
Bunu biliriz ama inanmayız.
Her an ölmeye hazır olmanın, bizleri yaşamın gerçek hedeflerine yönelttiğini amaçları netleştirdiğini söylüyor bir düşünür.
İnsanlar kendilerini sona yakın hissettiklerinde özellikle sevdiklerine ve ahlaklı bir yaşama yönelirlermiş.
Ölüm ve ötesinin bilinçli bir şekilde unutturulmak istendiği bir çağda yaşıyoruz.
Ama yine de, ruhumuzun var olup olmayacağı, cennet, cehennem kavramları ve yeniden doğma düşüncelerini dile getirmesek bile umutsuzca yanıt bulmaya çalışırız. Bu arayışlar bir şeyler kazandırdığı sürece yanıtların ne olduğu sanki önemli değil gibi gelmeye başladı bir süredir.

''Okyanusta açıkta aşağı yukarı hareket ederek çok eğlenen, küçük bir erkek dalga varmış.
Birdenbire sahile vurup kırılacağını fark etmiş.
Uçsuz bucaksız denizde sahile doğru ilerleyip yok olacaktı!
Yüzünde acı dolu ve ümitsiz bir ifadeyle- Aman Tanrım, bana ne olacak demiş.
O sırada yanına aşağı yukarı hareket ederek çok eğlenen bir dişi dalga belirmiş.
-Niçin bu kadar kederlisin diye sormuş.
Erkek dalga’hiçbir şeyin farkında değilsin, o sahile kayalara vurup bir hiç olacaksın diye yanıtlamış.
Dişi dalga ''asıl sen anlamıyorsun. Sen dalga değilsin ki; okyanusun bir parçasısın.''
Bu alegoriyi kısa bir süre sonra öleceğini bilen bir yazarın kitabından alıntıladım.
O da dalga olmadığına ve insanlığın parçası olduğuna, öleceğine ama yaşayacağına inanıyordu.
Yollar tükendiğinde, kimi yanıtlat yanlış bile olsa insanı mutlu edebiliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder