7 Mart 2012 Çarşamba

Islık çalmanın mutluluğu.. (Bilinç sıçramaları)





Tartışmayı hiç sevmiyorum.
Daha doğru bir söylemle, iç dünyamda yapmayı daha uygun buluyorum. 
Kimileri karşı çıksa da bu konuda düşüncelerim değişmedi.
Ayni kişiyle kendi içimde, yüz yüze ya da bir topluluk önünde tartıştığım zaman duygularımın yanıtlarımı etkilediğini fark ettiğimden beri böyleyim.
                                                       
Gözlerimin önünü ve arkasını iki farklı beyin yönetiyor sanki!
Arkasında seyreden' şey, önündeki eylemleri izliyor ve onları eylediğini sanıyor.
Yanlış olduğunu bilsem bile, çoğu kez böylesi kimi davranışları onaylayıp gerçekleştiriyorum.
Kanımca bunun en büyük nedeni dışımızda giderek büyüyen gelişen bir dış güdüye' dönüşen yeni ve başka bir ortak beyin olmalı.
                                               
İnsanlar anlamadığım bir nedenle hep olduğundan daha farklı, daha güçlü daha cesur, daha zengin daha akıllı, bilgili olmaya güdüleniyor.
İçinde yaşadığım çağdaş gösteri toplumu birbiri ardına 'dahalar' yaratıyor ve benimsetiyor.
İçimdeki ben her 'daha' ile biraz daha gerileyip küçülürken onun en büyük değeri olan yaratıcı ve hümanist değerleri kuruyup ölüyor.
Yaratma cesaretini salt içimdeki ben duyabilir ve yaratabilir.
Teknoloji dünyası en büyük virtüözleri kusursuz bir mükemmellikte dinlemeyi sağlatsa da, sıradan bir şarkı mırıldanmak ya da ıslık çalmak çok daha farklı bir coşku ortaya çıkarıyor bende.
İlkinde sadece haz duyarken, içimden gelen özgün en basit şeyler bile bana coşkulu bir mutluluk veriyor.
Çünkü haz dış dünyaya, mutluluk ise iç dünyaya ait bir üründür.

İnsanlar hep 'günler ne denli hızlı geçiyor' diye şikayet ediyor biteviye.
Aklıma çocukluğum geldi. Merakla açılmış koskoca gözlerle baktığım, anlamaya çalıştığım yaşamımın o ilk günleri, neden bitmez tükenmezdi acaba?
Ama sonrasında, bir şeyler oldu.
Galiba büyüdüm demeliyim.
Zamanı takip edemez oldum.
Hızla akan bir nehir sürüklüyordu beni, gitmeyi amaçladığım ya da amaçlattırılan yerlere.
O yerlere ulaştım mı?
Fark bile etmeden geçip, geride mi bıraktım,
inanın bilemiyorum hatta hatırlamıyorum.
                                                 
Çok sonra, ancak bugün, baş döndürücü bu akışı yavaşlatabildiğimi görüyorum.
Çoğu anlamsız amaçlar arasında, başka hiç bir şeyi görmeden sıçrayıp durmuşum.
Artık Tanrının bana ayırdığı zamanın çoğunu geride bıraktım.
Bunu çok iyi görebiliyorum.
Ama fark ettim ki,
insan bir günde bile, birçok yılın güzelliklerine sahip olabiliyor.
Sabahları toprağın kokusunun ne denli güzel olduğunu yeniden anımsadım, sessizliği fark ettim, gökyüzünü, yıldızları, doğan güneşi, taze ekmek kokusunu, odun ateşinin çıtırtısını, kokusunu, sabaha seslenen kuşların neşesini çok özlemişim.

Umarım kalan yıllarım, onları böylesi uzatan ve bana coşku veren güzelliklerle tıka basa dolar.
Umarım yapacağım, seveceğim şeyler hiç bitmez ve hep ümit edebilen bir insan olarak yaşarım

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder