16 Mayıs 2012 Çarşamba
Nil Kıraathanesi'nde Tango
Şanti'nin bugüne değin hiç erkek arkadaşı olmadı.
Çok aramama karşın ona uygun bir eş bulamadım.
Kiminin cinsi, kiminin tüyü , rengi, asaleti, boyu, posu, sahibinin karakteri derken dünyalar güzeli kızım evde kaldı...
Veterinerin söylemine göre, benim çıtırım, ilerleyen yaşı (haltetmişler) nedeniyle doğuramazmış.
Evet suçluyum,
İnsanca ve pek erkekçe davrandım.
Çocukluğumu düşündüm, kızlar çok sevdiğim oyun arkadaşlarımdı, sonra birden farklılıklarımızı farkettim ve kabus başladı .
Bir süre sonra, onlara (onlarla değil) oynamaya başladım.
Şimdi ne yapıyorum?
ya da gelecekte ne yapacağım?
Sanırım o bilinen erkek davranışıyla, esrarlı bir havaya bürünüp bu konuda susacağım.
Hepimizin karşı cinsle ilgili, ilginç deneyimleri vardır.
Ama hep susar hiç konuşmayız.
Ben benimkilerden bir tanesini, her anımsadığımda içimi acıtan, trajik ama ayni zamanda güldüren birini paylaşacağım sizlerle.
Hayal meyal hatırlıyorum Nil Kıraathanesini, adını unuttuğum bir meydana bakan, bol camlı, aydınlık bir kahveydi. hemen ötesinde olan berberime giderken merakla bakardım içine, kapısı aralandığında.
Çünkü çocuklara, talebelere yasaktı ve her bilinmeyen şey gibi beni kendine çekiyordu.
Kızlar gibi...
O günlerde kızlarla ayni sınıfta olmamıza karşın dile getirilemeyen mesafeli bir ilişkimiz vardı.Onlar bize karşı rahat davranıyorken biz (hadi itiraf edeyim) onlardan çekiniyorduk.
Ama kızlar hakkında ne denli derin bilgi, ve deneyim sahibi olduğumuzu gösteren hikayeleri, yalan olduğunu bile, bile birbirimize anlatır ve büyük bir ciddiyetle dinlerdik.
Böylesi günlerdi o günler.
Ve tam kazasız belasız geçecek derken bomba patladı;
Hocalarımız biz erkek kazmalar arasında, dans edebilenlerin metre karede bir ya da hiç olmadığını fark etmişler.
Okul müdürü hepimizi topladı, hafta sonu Nil Kıraathanesinde, belediye bandosu eşliğinde iki hocanın bize dans dersi vereceğini bildirdi.
Gitsen bir dert gitmesen daha büyük dert ve sonunda o korkunç gün geldi.
Anımsayabildiğim kadarıyla uzun ince bir kahveydi.
Kızlar bir köşede, erkekler ise onlara en uzak köşede toplanmıştı.
Kızlar sakin beklerken bizler görünmemek ve arkada kalabilmek için devamlı hareket halindeydik.
Sonra bando başladı, adamlar marştan başka birşey çalmamış.
Önce bir tango denediler.
İnsan aklına rap rap yürümekten başka bir şey gelmiyor.
Kızlar hala delirtecek bir sakinlik içerisinde gülümseyerek bakıyorlar.
Erkeklerin arkada kalma savaşında ise kavga çıktı çıkacak.
Yahu bizi kurtarsın diye Arjantin Mehmet'i arıyorum, sözde çok iyi tango yaparmış,ama göremiyorum, anlamış başına gelecekleri, çömelmiş tam siper gizleniyor.
Önce rica etti hocamız, sonra giderek sesini yükseltti.
O bağırdıkça biz küçülüyoruz.
Ve son bağırmayla (defolun) kaçtık gittik.
Erkekler bu mahut günü, aramızda hiç konuşmadık.
Ama kızların, bize bakışlarının değiştiğini farkettim.
Daha yumuşak daha sevecen ve daha iyi oldular.
Çünkü sahip oldukları bizde olmayan bir 'değer', yani analık güdüsü, onları yaşamda hep daha güçlü ve anlayışlı kılıyordu.
Ben şantinin yerinde olsam, bana kimbilir neler yapardım.
Ama o bir dişi kedi,
İstese de yapamaz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
En cok pisman oldugum sey, pisman olacagim diye yapamadiklarim ve dokunamadiklarimdir.
YanıtlaSilWilliam SHAKESPEARE
UK