26 Aralık 2013 Perşembe

Ankara'nın Bağları


Sabun kokan çarşafları koklayarak uykuya daldığım gecenin sabahı.
Kedi gibi uzun uzun gerinerek kalktım yataktan.
Sobama çıraları sıralıyorum, sonra kurumuş bir kaç ince çam dalı ve yosunlu meşe odunları.
Biraz açık bırakıyorum camlı ağır döküm kapağı.
Tutuşan çıralar, meşeler ve sonra salt alevler.
Sobam dan yayılan sıcaklık ve odada hafif bir duman kokusu.
.........................
Keyfim yerinde
Beyaz fincan, sıcak çay, sert kabuklu ekmek ve zengin sofram...
Kahve makinesinin gürültüyle öğüttüğü kahve çekirdeklerinden yayılan o muhteşem kokuyu içime çekiyorum, birazdan kahvem hazır olacak.
Bir şeyler oldu bana, önceleri böylesi sabahlarda salt sessizliği yeğlerdim kahvemi içerken.
Ama sonra, önce sonatlardan başlayıp, oda müzikleri, senfoniler derken eskiye döndüm ve yine klasik müzik dinlemeye başladım.
Ama bu sabah açık unuttuğum radyom dan bir türkü yükseldi.

Ankara'nın bağları
Büklüm büklüm yolları
Ne zaman zarhoş oldum da
Kaldıramıyom kolları
Köpeğim yağmurla karşılıklı oynamaya başladık bahçe de
Bakmayın siz benim oynadık dememe, karşılıklı sıçrıyoruz neşe içinde.

İki paradigma arasında çelişkilerle dolu bir dünya da yaşadığımı fark ettim bu güzel türküyle belki de yaşamımda ilk kez oynarken.
Bilincimi işgal eden iki paradigma çelişkileri (geleneksel ve modernite çatışması) ruhumda ne denli ontolojik psikolojik ve estetik uyumsuzluklara temel oluyor artık açık görebiliyorum.
Tüm geçmişimi dışarıdan gelen ölçütler ışığında yeniden değerlendirdiğimi fark ediyorum.
Sanki yeniden yaratmışım kendimi .
Öğünmeli' miyim ?
Üzülmeli miyim ?
Bir Japon, işi ve modern hayat tarzı ile batılıdır. Ama mahremiyetinin iç bölgesini oluşturan, aile hayatı ve görenekleriyle geleneklerine bağlı kalır; Öyle ki bu bölünme normal faaliyetlerini aksatmadığı gibi onu bir ölçüde aşırı sert sarsıntılardan korur.
Ama ben ya da benim gibi memleketin vasat entelektüelleri, iki bir kolostrofobi içindeyiz sanki.
Ve D. Shayegan'nın söylediği gibi, uygarlaşmış dünya tarafından tanınmak, evrenselliğe ulaşmak, bu boğucu ve güçsüzleştirici taşralılıktan kurtulmak isteriz hep.
İlerisinde olduğumuzu sandığımız bir kültür ve içine bir türlü giremediğimiz göz kamaştıran bir başka kültür arasına sıkıştık kaldık.
''Ne burada, ne orada; birinden kovulmuş öbürüne varamamış insanlar''

Ankara'nın bağları türküsünü bir daha bir daha dinlemek istiyor canım!
Ama komşum, sevgili komşum içeri kaçtı!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder