İlk okulu Anadolu'nun üç ayrı kentinde okudum.
Bizim kuşak memur çocukları göçebelere benzer.
Ama sanki insanoğlu, bitkiler gibi, kök salmak isteyen bir canlı.
O çorak, kımıldamayan kentlerin hiçbirinden ayrılmak istemedim.
Gitmemek, arkadaşlarımdan ayrılmamak için hep yalvardım ve gözyaşı döktüm.
Ama yine ayrıldık.
Sonra alıştım.
O zamanlar, şehirler arası yolculuklar kömür yakan simsiyah trenlerle yapılırdı.
İs kokan, cüruf tozlarının uçuştuğu bu yolculuklarımızdan sonuncusunu, bir kadın yüzünden hiç unutamıyorum.
Tam da karşı cinsin farklılıklarının ilgimi çekmeye başladığı bir dönemdi.
Sarı saçları, göğüs dekoltesi, parlak kırmızıya boyanmış dudakları ve abartılı küpeleriyle bir kadın girdi vagonumuza.
Annemin hafif çiçeksi parfümlerinden çok daha farklı şeyleri çağrıştıran bir koku tüm vagonu doldurdu sanki.
İkaz edilene kadar büyülenmiş gibi, baktım 'Songül' teyzeye ve onun tüm farklılıklarına
Uzunca bir süre soğuk ve suskun geçti yolculuk.
Bütün gün, sadece her an değişen manzarayı seyrettik.
Gün batımında o kadın, başını cama yaslayarak çocuk yaşımda, beni bile hüzünlendiren bir ayrılık şarkısı mırıldanmaya başladı.
Yalnız aşkım ve sen vardın
Bu tatlı rüyâdan bilmem
Sonra nasıl uyandım
Bu tatlı rüyâdan bilmem
Sonra nasıl uyandım
Ne kadar hoş âlemdi
O cihana bedeldi
O cihana bedeldi
Zevkine doyulmaz
Pembe bir gülşendi
Pembe bir gülşendi
Yalnız aşkım
ve sen vardın.O tatlı rüyadan bilmem nasıl uyandım.
Sonra birden annemle sohbete başladılar, köyünü anlattı uzun, uzun.
Aşkını ve terk edilişini.
İstanbul'a yolculuğunu, adını ilk kez duyduğum ve kötü bir yer olduğunu fark ettiğim barlar ve güney doğunun sazlarına uzanan bir yaşam hikayesi dinledim o gece.
Annem anlayamadığım bir şekilde değişti, yol boyu uzun, uzun konuştular, şarkılar söylediler.
Ve çoğunluk erkekleri çekiştirdiler sanki.
Onları sessizce dinledim.
Dilimin ucuna gelen, merak ettiğim onlarca sorunun hiç birini, ne ona ne de anneme soramadım.
Galiba bende artık kendimi bir erkek olarak görmeye başlamıştım!
Sonra, babamın bizi beklediği istasyona ulaştık.
Babam gelmeden annem ve Songül teyze aceleyle vedalaştılar.
Kırık dökük bir kaç sözcükten sonra, ayrıldık.
Günler geçti hiç aklımdan çıkmayan Songül teyze rüyalarıma bile girer oldu.
Sonra bir gece, yazlık sinema dönüşü bir saz (bar) önünden geçerken onu gördüm.
Işıklı bir panoda, dansöz kıyafetleriyle gülümsüyordu.
Farkında olmadan bağırmışım
Anne, bak Songül teyze ! ! !
Çevrede olan birkaç kişinin ve babamın önce bana sonra anneme bakışını hiç unutmuyorum.
Günler süren uzun kavgalar oldu ve sonra her şey unutuldu.
Batan güneşe karşı, cama başını yaslamış şarkı söyleyen o güzel kadını ve yapılan tüm kötülüklere karşın, hala tükenmeyen bir özlemi anlatan bu şarkıyı hiç unutamadım.
Neveser Kökdeş'in suzinak eseri ' pek özledim o demleri'
Her gunum mazide kalan gunlerimden gun arar.
YanıtlaSilUK
Benim çocuklarımınkine benzer bir hikâye. Tek fark benimkilerin tren yerine otobüs ve uçak yolculukları yapmış olmaları. Oğlumun Songül teyzesi kimdi acaba ?
YanıtlaSil