6 Kasım 2013 Çarşamba
Bedenin kölesi olan akıl
Çok yıllar önce, uzmanlık imtahanım sırasında, bir nedenle ara verilmişti.
Ben kitaplara gömülmüş olası soruları, asistan odasında gözden geçiriyordum.
Birden kapı açıldı, korku dolu bir çift mavi göz bana bakıyordu, hayır bakmıyordu, sanki eritiyordu beni.
Omuzlarına kadar dökülen ışıltılı sarı saçlarının arasından seçebildiğim küçücük kırmızı dudaklar bir şeyler söylüyordu bana ama sanki bir el evrenin ses düğmesini kapatmıştı.
Anlamadım, çünkü en ince detaylarına kadar bugün bile hala anımsadığım o güzelliğe kaptırmıştım kendimi.
Aşık olmuştum!
Sonra kristal gibi bir ses beni sarıp sarmaladı...
Tüm imtahan evrakları arabasında kilitli kalmış.........
Sonucunun ne olacağını, o irileşmiş ıslak gözlerle ne güzel anlatıyordu!
Şimdilerde anladığım beni ve de herkesi yöneten 'o' güç, bu olay dışında evrende olan her şeyi bir kenara attı veyok etti sanki.
Şovalye, çilingir karışımı bir kemal ve yanında o muhteşem varlık birlikte arabasına doğru yürümeye başladık.
Ama neler neler düşündüm ne hayaller kurdum o kısacık yürüyüşte!
Bir tek onunla tekrar nasıl görüşebileceğimi sormak aklıma gelmedi.
Sonra...
On dakikalık aşkım, yanağıma bir öpücük kondurdu, evraklarını aldı ve gitti.
Uzaklaştıktan çok sonra aklım başıma geldi, sınavımı anımsadım ve zor yetiştim.
Soruları yanıtlarken, aklım hala ondaydı !
Filozoflar'ın çoğu cinsellik ve aşkla hiç ilgilenmezler demiştim.
Aklı kutsarlar, dogmalardan tiksinirler.
Başka bir deyişle, aklın bedenin sadık bir kölesi olduğunu itiraf edemeyecek kadar kibirlidirler.
Bir tek Schopenhauer ve Montaigne bu gerçeği açık olarak dile getirebilmiştir.
Bende onlar gibi düşünüyorum.
4 Kasım 2013 Pazartesi
Tanıdığım en zengin canlı
On dokuzuncu yüzyılın en tanınmış bohemlerinden H.D. Thoreau'yu çok severim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)