30 Temmuz 2013 Salı

Aslan Damat



Komşumdan dinledim; Ahırını çok iri fareler sardığında, kapandan zehirli yeme kadar uyguladığı türlü yöntemlerden hiç bir yarar sağlayamamış. 
Sonunda mahallenin bu alanda en itibar gören kedisini ödünç alıp, içeri salmışlar.
Önce derin bir sessizlik, ardından müthiş bir gürültü... 
Gürültüye kedinin feryatları eklenince çaresiz kapıyı açmışlar. 
Biçare hayvan uçuşan tüyleriyle perişan, yerlerde sürünen karizmasıyla bir anda gözden kaybolmuş.
Günler sonrası, koca kafalı siyah beyaz lekeli bir kedi ortaya çıkmış ve yavaşça o ahırın  aralık kapısından içeri süzülmüş....
Yine büyük bir gürültü ama bu kez, kapıdan çil yavrusu gibi kaçışan o kocaman fareler olmuş.
Ve sonra ardından ağzında iri bir fareyle, hane halkının tezahüratları arasında ortaya çıkmış.
Bu ziyaretler günlerce ve günlerce, fareler tümüyle tükeninceye kadar sürmüş.
Ve sonra geldiği gibi birden yok olmuş.
Bir başka komşumdan o kedinin hikayesini dinledim.
Evini satıp köyü terk eden bir ailenin yanında, bahçesinde yaşıyormuş bir zamanlar.
Terk edilince, benim önümde uzanan ormana çekilip, orada yaşamaya başlamış.
Hiç yanıma gelmedi ama onun varlığını ya parçalanmış bir çöp torbası ya da alaca karanlıkta kaçan bir gölge olarak hep hissettim.
Yarı vahşi bu hayvana uzaktan ilginç bir saygı ve sevgi gelişti içimde.
Ve sonra birden ortalıkta daha sık görünmeye başladı.
Üç komşu, bahçede ateş yakıp et pişirirken bizi seyrettiğini fark ettim ilk kez. Sonra kahvaltı yaparken ya da akşam yemeğinde hep ayni şekilde uzaktan, bana bakıyordu sanki.
Sandım ki sığınacak kapı arıyor.

Onu, uçurumdan aşağı, ormana doğru Şanti'yle  birlikte giderken görünce her şeyi anladım, ama iş işten geçti galiba...
Bu yazıyı kendimi kandırmak için yazdığımın farkındayım ve lütfen yüzüme vurmayın.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder