13 Haziran 2012 Çarşamba

Siste yürümek


Ne tuhaf, siste yürümek!
Her çalı, her taş ıssız,
Ağaçlar görmüyor birbirini,
Hepsi de yalnız.

Hayatım aydınlıkken henüz
Dostlarımla doluydu dünya.
Çöktü işte şimdi sis,
Biri yok ortalıkta.

Karanlığı bilmeyen
Bilge değil, olamaz.
İnsanı ayıran her şeyden,
Karanlık: hafif, kaçınılmaz.

Siste yürümek ne tuhaf!
Yalnız olmaktır yaşamak.
Kimse kimseyi tanımaz,
Herkes yalnız.                   

Sis kapımın önüne kadar gelmiş.
Beyaza uyandım bu sabah.
Yoğun bir sessizliğin içinde, gerçek ve hayalin sarmalandığı bir dünyadayım sanki.
Ormanı hiç böylesi güzel görmemiştim.
Rüzgar önüne kattığı bulutlarla, doğayı bir ressamın fırçası gibi var ediyor, yok ediyor birbiri ardına. Biraz önce tüm güzelliğiyle duran koca bir çam artık yok.
 

Orada biliyorum ama sis örttü tümüyle.
Şimdi baktığımda keçi boynuzu ağaçlarını görüyorum sadece.
Karların her yeri kapladığı ağaçları, dereleri bir tabloymuşçasına hareketsiz kıldığı anadolunun soğuk beyaz kış görüntülerini anımsıyorum.
Sis ve kar, acaba neden her ikisi de bana derin bir huzur duygusu veriyor?
Hermann Hesse, siste yalnızlığı vurguluyor bu şiirinde.
Ben ise bir başınalığı.
O denli farklılar ki !
Bu dünya da, bir başına olmak duygusu bana hep huzur verdi.
Yaşam o sislerin ya da ufkun arkasından beni mutlu kılacak bir şeyleri hep çıkarıyor.
Biliyorum gelecek güzelliklerle dolu.

*Siste Aksu ovası, Rüzgar tepesinden K.T.

7 Haziran 2012 Perşembe

İrish Beauty



Yıllar önce London National Galeri'yi gezerken bir tablo karşısında donakaldığımı anımsıyorum

Uzun kızıl saçları, kopartmadan, elleriyle sarılıp kokladığı ve o an ölesiye yerinde olmak istediğim gül ve gülün yapraklarına benzettiğim cildi, gül yeşili elbisesiyle bu İrish beauty, aklımı başımdan almıştı.
Hemen bir kopyasını edindim.
Önceleri salonumun, hep görebildiğim bir köşesinde yaşadık onunla.
Sonra yatak odama, yatağımın başucuna geldi.
İflah olmaz bir romantiğim ve böyle öleceğim gibi.
İlk aşkım, ay ışığında salınan uzun otlar, çiçekler arasında uçuşan geceliğiyle incecik mahzun bir kızdı. Babamın bir dergisinde rastlamıştım.
Tüm üniversite hayatım boyunca odamın bir duvarını süsledi ve sonraki aşklarım için de mihenk taşı oldu sanki bana.
Londra'lı İrish Beauty karşıma çıkana dek.
Bu kadın, benim tüm güzellik kavramlarımı altüst etti bir anda.
Böylesi güzelliklere asla ulaşamayacağımı biliyorum ama, onlara ulaşma umudu sanki yaşamımı güzelleştiriyor gibi geliyor bana.

*My Sweet Rose   John William Waterhouse