Bir insan yaşamın gözlerinin içine bakabilir mi ?
“Geçenlerde gözlerinin içine baktım ey yaşam” diyebilen  Nietzsche gibi.
Antalya’nın,  Kemer
yolunu süsleyen küçük ama çok sevimli bir ada bilmem hiç dikkatinizi çekti mi?
 
Güney kenarı tatlı bir eğimle denize uzanırken, kuzey yaka dik bir uçurumla derinlerde kaybolur.
Güney kenarı tatlı bir eğimle denize uzanırken, kuzey yaka dik bir uçurumla derinlerde kaybolur.
Makilik örtüsü arasında seçilen  yaşlı zeytin ağaçları  ve 
yıkılmaya yüz tutmuş sıralı taşları sanki  bir zamanlar buralarda insanların yaşadığını
anlatır.
Ada, martılar ve deniz kırlangıçlarının ülkesidir.
Sular güneyde açık maviyken kuzeyde birden laciverde döner.
Bir zamanlar fokların insan seyrettiği yerlerde, onlardan
artakalan  mağaralar gün boyu  dalış teknelerinin getirdiği insanlarla
doludur.
Denize ilgimin yoğun olduğu günlerde, özellikle mehtaplı
gecelerde gelir ve adanın güneyinde gecelerdim. 
Hava karardığında egemen güçler  tatile çıkar. 
Kendimize dönebilir ve 
gündüzün kurallarını zevkle çiğneyebiliriz.
Gece  boyunca  uzanan, olağanüstü  özgür bir dünyanın güzellikleri onları sizin
yaratmanızı bekler.
Güneş battıktan sonra, sulardan yükselen ay, çam kokuları ve
kıyıda patlayan suların alaca karanlığın içinden gelen sesi  insanı  
ürperten  bir güzellikle sarmalar.
Oraya yalnız gitmeyi hiç sevmedim.
Ya bir sevgili ya da bir arkadaşımla,  bu güzellikleri paylaşmayı yeğledim hep.
Denizde uyandığım erken bahar  sabahlarının birinde  bir söylenti nedeniyle adaya çıktım. 
Balıkçıların anlattığına göre denizden görünmeyen Rum
evlerinin  yıkıntıları  önünde hala nergisler açıyormuş.
Tepede artık belli belirsiz seçilebilen yıkıntılara  ulaşmadan önce kokular beni karşıladı.
Her taraf uzun yeşil saplarının ucunda başlarını hafifçesine  öne eğmiş  
sarı, beyaz  nergislerle  kaplıydı.
Bu utangaç görünüşlü zarif çiçeği hangi nedenle ve hangi
şaşkın kendine hayranlığın simgesi yapabildi anlamam mümkün değil.
Yıkıntıların sahiplerinin yaşamlarının sonlanmasına karşın,
belki de onların getirip buralara ektiği 
nergislerin varlıklarını böylesi
bir inatla sürdürmeleri hoş  bir çelişki.
Biten yaşamlar ve nergislerin  varoluşu !
Adanın tepesinde çiçeklerin 
arasından  ‘yaşayan’ Antalya’
ya  bakarken, içimdeki ben,  Arthur Rımbaud’un  Özlem şiirini   dile getirdi.
Mavi yaz akşamlarında, özgür gezeceğim
Ayaklarımın altında nemli, serin kırlar.
Başakları devşirip otları ezeceğim.
Yıkayıp arıtacak çıplak başımı rüzgar 
Ne bir söz, ne bir düşünce, yalnız  bitmeyen bir düş
Ve yüreğimde sevgi, büyük sonsuz umutlu 
Çekip gideceğim , çingene gibi başıboş
Doğada, bir kadınla birlikte gibi mutlu.
 
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder